19 Aralık 2011 Pazartesi

RocknCoke Merkezinde Müzik Festivalleri


60'lardaki Woodstock festivalinin hayaliyle, filmleriyle, hikayeleriyle büyümüş bir nesil olarak 90'ların sonunda müzik festivalleriyle tanıştığımıza çok sevinmiştim. 60'lar, Bukowski, Burroughs, çiçek çocuklar, hippiler, sex drugs & rock'n roll... 90'ların sonu gelirken artık 'altın çağ'ı yaşama imkanı yoktu elbette ama yine de şansımızı zorlamaya çalışıyorduk. Önce h2000 geldi radarıma. Biz de acemiydik, organizatörler de. Sağdan soldan bulduğumuz çadırlarla cebimizde üç kuruş para giderdik festivale. Doğru düzgün içecek paramız bile olmazdı. Organizasyonda da her şey aksardı: ulaşm, konaklama, müzik, tuvalet... Tuvaletler en problemli kısım olur daha ilk saatlerde iflas eder kullanım dışı olurdu. Kilyos'ta çalılık yerler boldu neyse ki... Bir seferinde hatırlıyorum da Starsailor gelecek diye gitmiştik, ödeme mi yapılmamış ne iptal olmuştu konser. Yine de dağda bayırda çadırda konaklamak, arkadaşlarla içip yıldızların altında geceyi geçirmek güzel gelirdi...

Sonra olaya Coca Cola ve Pozitif şirketleri dahil oldu. Şirketlere, kapitalizme karşıydık ama yapacak bir şey de yoktu. Hele bir de kola şirketinin yapacağı rock festivali olayı çok yumuşatıyordu. Hani rock muzik dinleyip devrim yapma hayallerimiz yoktu ama bu kombinasyon da çok abuk geliyordu. Yine de elimizdeki 'mal' buydu ne yazık ki. İlk Rock'nCoke'ta beleş biletlerim vardı elimde. Bütün arkadaşlarımı topladım festivale, çadır da kurmuştum görevli olduğumdan. Sabah erkenden başlayıp akşamın bi vaktine kadar içip durdum bu sayede. 2000'ler gelmiş çalışıp para kazanmaya başlamıştım ne de olsa. İlk Rock'n'Coke'ta karşılaştığımız bir problem var ki 2010'larda hala çözülememişti: Katılan gruplar çok zayıftı. Hatırladığım isimler Sugababes, Pet Shop Boys, Echo and the Bunnymen'e (ki çok sevmiştim onları sahnede, o ayrı) bakınca çok da heyecanlanmamamı anlıyorum aslında. Yıllar boyunca da devam etti bu hayal kırıklığı. İlk bir kaç seneden sonra artık heyecanımı iyice yitirmiştim. Zaten BarışaRock başlamıştı. Rock'nCoke'a olan tepki çok büyüktü. RocknCoke'un bütçesi Avrupa'daki festivaller ayarında bir programa izin vermiyordu kesinlikle. Barışarock da eklenince bir sene iptal ettiler RocknCoke'u. Yıllar sonra 2011'de festivaller de küreselleşti. Sonisphere sadece bir ülkede değil turneye çıkıp bir çok Avrupa ülkesinde düzenlenmeye başladı. Yıllardır Rammstein'ı bekliyordum ve bu fırsatı kaçırmadım. Bu sefer çadır-kamp-doğa yoktu. Beşiktaş İnönü Stadyum'undaydı festival. Hoş bir konser olması dışında bir anlam ifade etmedi ne yazık ki.

Aynı yaz RocknCoke yeniden başladı ve bu sefer arabanın arkasına yüklediğimiz çadırla gittik RocknCoke'a. Yaş sınırının 16 olduğunu teyit edip yeğenimi de aldım yanıma; hatta yeğenim bahane oldu 30'dan sonra festivale gitmek için. Decathlon'da ucuz çadır ve mat bulduk. 2 kişi 2 günlük sınırsız bilete 300 TL ödedik. Yılların deneyimiyle çadırı sınırdaki paravanların dibine kurduğum için sabah 2 saat fazla uyuyabildik ama güneş büyük bir problemdi, festivalde gölgelik alanların toplamı çok azdı ve gündüz yapacak hiç bir şey yoktu. 30 yaşından sonra da her ne kadar tüm lüksü sağlasan da festival şartları zorluyor adamı. Kim bilir kaçıncı kez "yeter artık bir daha gelmeyeyim festivale" diyerek ayrıldım RocknCoke'tan. Program yine zayıf kaçmıştı. Ben de biraz yaşlı sanırım... Bir uyumsuzluk olduğu kesin.

Bundan sonra tatilimi uydurursam Avrupa'daki büyük festivallerden birine gitmek anca paklar beni sanırım. Bir de Burning Man var tabii ki. Onu pek müzik festivalinden saymıyorum gerçi. Sorunun bende mi buradaki festivallerde mi olduğunu başka türlü anlayamayacağım... Bakalım belki yakın zamanlarda yurtdışı festivalleriyle karşılaştırırım Türkiye'dekileri belli mi olur.

Fotoğraf Listesi:

1- RocknCoke2011
2- RocknCoke'a sandalyeleriyle gelenlerin keyfi
3- Kadayıf kokan yaşlı herif Sonicsphere'de
4- Sonicsphere sahne
5- RocknCoke'ta çadırdan sahneler

6 Aralık 2011 Salı

İstanbul Karaburun'da Karadeniz Havası


İzmir Karaburun değil bu anlatacağım, İstanbul'daki Karaburun. Karadeniz kıyısında yer alan, şehre 70-80 km uzaklıktaki bu balıkçı köyüne Kasım ayının sonlarında serin bi havada gidiyoruz. Hem yürüyüş yapmak hem de fotoğraf çekmek hedefimiz... TEM boyunca Hadımköy sapağına kadar gittikten sonra kuzeye sapıp ardından Karaburun tabelalarını takip ediyoruz. Köyde limana park edip başlıyoruz gezmeye. Güneş bulutların arkasına her saklandığında üşütüyor Karadeniz'in havası. Limandan sola doğru gidip deniz fenerine doğru tırmanıyoruz. Bir tarafta deniz feneri, bir tarafta alabildiğine uzanan Karadeniz... Limana dönen balıkçı gemilerinin ardı sıra giden martılar balık tutmaya çalışmaktansa hazır tutulmuşunu yemenin derdindeler.

Aşağı doğru deniz kıyısına iniyoruz. Fotoğraf çekmek için güzel bir yere gelmişiz. Sahilden yukarıya tırmanıp köyün sokaklarında dolaşıyoruz. Aylardan Kasım günlerden Salı olunca ortalıkta in cin top oynuyor. Yazın ve haftasonları kalabalıklara teslim olan köy burası değil sanki.

Tekrar limana inip bu sefer doğuya doğru sahil boyunca yürüyüşe çıkıyoruz. Sahil çok güzel; enine 30 metre boyuna 5 km uzanıyor neredeyse... Taşsız kumlarda yazın keyif çatmak güzel olur mutlaka ama Karadeniz'in soğuk suları Temmuz'dan önce ısınmaz, Ağustos'un sonuna kadar da ancak tutar bu sıcaklığı. Sahil boyunca boş kaldırımda yürüyoruz. Bir tarafta deniz ve kumsal diğer tarafta da yol kenarında tek sıra evler, pansiyonlar ve lokantalar uzanıyor. Denizde dikine yapılmış iskele gibi taşlık kısımlar sanırım Karadeniz akıntılarından etkilenmeden rahat rahat yüzmek için yapılmış.

Sonunda kaldırım da binalar da bitiyor. Yolun sonu geri dönüş vakti. Karnımız da acıktı... Limanda Hanimeli isimli mekan fazla havalı ve pahalı görünüyor. Tam karşısındaki salaş balıkçının bahçesine oturuyoruz. Balıklar ya daha yeni tutulmuş ya da 1-2 saat önce. Tekir, hamsi ve istavrit sipariş ediyoruz. Ortaya da salata... Balıklar çok lezzetli; martılar boşuna üşüşmemiş balıkçı teknelerine... Üç çeşit balık, salata ve içeceğe 55 lira hesap ödeyip kalkıyoruz. Tadı damağımızda kalıyor balıkların. Yazın yüzmeye ve konaklamaya da gelme niyetiyle ayrılıyoruz Karaburun'dan.

dinceryazici79@gmail.com

Foroğraf Listesi:

1- Deniz Baba Türbesi
2- Balıkçı gemileri peşi sıra karnını doyurmaya çalışan kuşlar
3- Deniz feneri
4- Deniz feneri etrafında yürüyüş
5- Tepeden Karaburun sahili

Önerilen Sayfalar:

Ballıkayalar'da Piknik
İstanbul'da Erguvan Peşinde...
Yeşilköy'de günübirlik gezinti - Akvaryum ve Havacılık Müzesi